27 Ocak, 2011

geldin, sonunda. yanıma uzandın yer açtım gene sana bunları özlediğimi bile bile geldin. dün seni rüyamda görmek için yattığımı bilerek geldin yanıma. teninin kokusuymuş aradığım beni dinginleticek şey. mutluluğumdan ilk defa ağladım sanırım farklıydı. kokunu nasıl çektim o son sarılmalarımızı da yaptık. izlerini aldın içimden esinti gibi kayıp gittin. kokun gene burnumda ve nasıl ifadesiz. artık senin iyi olmanı, gördüğümde selam verip vermemeyi, facebookda seni aramalarımı, adını herkese ezberlemiş gibi sormalarımıda alıp gittin benden. seni aramıycam artık, geçtin benden. bana bunları artık hissetiremiyceğini bilerek gittin yüzün değil kalbin asıktı. birini özlediğimde..mm biri işte artık sen değilsin ve huzur geri gelmen değilmiş içimden çıkıp gitmenmiş.
Beklediğim dediğim, huzur sen ol istediğim.
Ayrıştıramadım, farkındalığı. Ya çok ağır bastı yada tüy gibiydi, uçtu gitti. Tanımadığın birinin kokusunu burnunda hissetmek sanki onunla uyıcakmışcasına dikkatli davranmak yatakta oyun haline getirdi beynim. Çığlıklar değilde güzel fısıltılar vardı kulağımda… Sana, ikimizin ruhuna ezberletir gibi bizden çıkan kelimeleri fısıldamak isterdim. Tanımadığım o soyut şeyin beni nasıl cezp ettiğini.. Bişeyler karaladığımda ister istemez varlığını koruman kutsal bi kelimecesine yer alman farklı aslında büyük de bi farkındalık. Mazoşistliğimden değil biliyorum sen benle aynısın kadın gibi düşünen unisex ruhlu bedeni tam bir erkek olan sen.. evet tam bu beklediğim. Sensiz şeyler ilişki gibi değil. Paylaştığım şarkılarda seni sevmek tüm istediğim. Bu kadar uyar mı beyinlerimiz? Beklediğime değicek misin? Sonradan verilen doğum günü hediyesi gibi. Benimsin. Yalnızlığım sadece ruhumda, bedenimde seni beklemekten eser yok.. sanırım bu. Evet bundan gelmiyosun uzaktan o bedenin derinliğini görmeyen gözlerin varsa zaten gelme.

its to late.

Ataklarım var. Önceden ellerinin gezindiği karnıma bıçak saplanmışcasına acıtan.-Yapılmaması gereken herşeyi yapmak gibi de zaaflarım var. Bunlarda bulmak kendimi dahada kaybetmek biliyorum. Ama gerçekten tek başıma bişey yapamıyorum. Benim düşüncelerim artık senin, olmasa da senin. Anlıyomusun? ..Seninkiler de benim, bümyemde tuttuğum kadarı. Seçici geçirgen yapı. Senin değil. Sende tamamlanmakla benden aldıklarınla bütünleştiğimizi sanman yıkıcı birazda. Zedeliyo beni. Bilinmeyenle konuşmak da zaaf biliyorum ve işte puzzle gibi yapıyorum seni. Eksik parçan başının altında bi yerde. Benden koymamı bekliyosun, sen hiç değilse kimde biliyosun. Ben onuda bilmiyorum. Artık tanrının aldığı şeyi birine verdiğini de düşünmüyorum 0’nda. Yazdıklarımı hayata geçirmenin zorluğundan bahsediyosun. Ne biliyosun. Yanlış düşünüyosun halbuki doyuma ulaşmayan tek şey ruhun.. ıhm kafamdaki kesintler seni andırıyor

sordu: benden sonra nasıldı?

sesleri kısmayı öğrendim, kafamdaki senlerin, dışardaki tanıdık-tanımadık yüzlerin. artık pek kaale almıyorum bütün sesleri. sadece biraz olsun tiz gelenleri. derimi soydum sanki, her tarafımı yoldum ruhumu kanattım bedenimi yırttım ..neler yaptım. ne somutlandım ne soyutlandım, iyi anıların beni daha sarstığını anladım. sonra baktım acıyı hep içimde yasıyorum yada dışımda gene tutarsızım. yaşadım ölü ruha canlı beden verdim sonra baktım iyileştim. seni değil kendimi aradığımı keşfettim. mazoşist olduğumu, görmek istemediğide bulanık baktığımı, susmak istediğimde yada düşünmem gerekirse konuşma sırasında esnediğimi öğrendim. kaloriferin sıcaklağıyla uyunduğundu nescafeyle doyulduğunuda. mitoloji gibi dönemlere ayrıldım ..birilerinin kılığında sanıldımda sanıldım. Biraz yanıldım birazda kırıldım ama iyileşmişim.

bakın ne yazdım.

Çevrede başıboş geziyodum her şeye küçümseyerek bakarak.
Ve senin bedeninden kalanlar sağımda-solumda,
ortak paydamızburnumuzdaki ten kokun
Büyük bulgu erkeklerde;
dudağıma sürecek kadar akıl yok biliyorum,
akıcakları an’lık soyutlanacakları her mekanda bir çift bulunan
düz,uzun, sarı saçlı kızların arkasındalar.
Zaman şimdi şarjörü boş mu dolu mu bilemediğim bir silah gibi,
belimdehissediyorum.
Mesela birini kullanabilirdir, senin gibi birini ve tüm bildiğimdi ..
nasıl konuştuğun, hızlıca unuttuğun.
Sokağın gizliliğinde sayısız sevgili var.
Biliyorsun birini bulabilirdim, senin gibi birini
– neden bulmadım peki? Çünkü geceden izinliyim
Farketmeden yada farkındasızlığın esiriyle kurguyu fazla kaçırdığında onun içinde yasadığında beraber yatıp kaltığın soyut insanlar olduğunu onları benimsediği, işte o an dizkapağına bildiğin çekiçle vurulmuş gibi, felç gibi..gene uyuşmayan tek şey ruh kalıyo. düşünmekten yorulmak iyi şeyleri bi daha yasayamamaktan korkuyorum. Deja vu nunda kötüsü denk geliyor bana, seni tekrarlayamıyorum. Duyduğum herşey minik iğneler gibi batıyo bazen alışıyorum bazen daha derinden hissediyorum. Değişimini elimde hayatım ağzıma ata ata izliyorum, donuk bi ruha nelerde anlatıyorum. Yazmanın dışa vurumunu hissedemiyorum artık, ben ne yapıyorum? Ben uzaklaşıyorum, soyutlanıyorum.
İnsanların seslerini kısıyorum yada odaklanıyorum sadece senli kelimeler yasak değil bünyemde benlilerde gerçeklerde her türlü geçmişide.
Yalnız olduğumu düşündüğümde aklıma tanrı geliyo artık, dibe vurmuş kapak açıyorum birilerine. Yargıları tanımlıyorum, gerçekten oh diyip bişeyler anlatamıyorum onlara. Yargıların tadı acı-ekşi, sevmiyorum. Eleştirisel beden-ruh ikileminin kapısını kapattım ittiklerinde ayaklarım kayıyor sırtım itenlerin uyuşturucu sözleriyle ..yok oluşlara geçiyorum. Kıs hadi hep kıstığın gibi duymadığın gibi unuttup gittiğin hafif gülümseyişinle lafını söyle çık diyorum kapıyı aç gene varlıklarındaki yokluğu göster onlara. Çıksana.
-Dinlenip geliyorum
seni anlattım sayfalarca bende kalan değerin varsa bir şişe koydum sonunda -denize attım. benden uzak ol istedim düşünmekten vazgeçtim kaçtım saklandım kimse bulmasın istedim. çünkü seni sevmeye görmeye gücüm yok benim.. basit bir cümleden ibaretim. seni unutmayı çok istedim -beceremedim.
SEN BİLİİİİRSİN.
Kimin avcunun içini öpüceğine
Kimin,senin gömleğini üstünde taşıyacağını
Kime layık bulup bulamıycağını
Aklına gelirsede ağlayıp ağlamamayı
Tekila içtiğinde shut yapıp suratını ekşiten kız gözünün önüne geldiğinde karnına ağrı giricek kadar güldüğünü hatırladığında ya beni düşünüp “nerde” demeyi yada buruşturup atmayı inan sen bilirsin
SEN KARAR VERİİİRSİN;
Arabada ne dinleniceğini
Tatlıyı yemekden önce yiyeceğine
Sabah uyanıp uyanmamaya
Soluğun karışsın karışmasın seviceğine
Düşünmemeye
Çizik atmaya, karalamaya yada direk çöpe atmaya
Telefonlara “o” diye bakmaya - bakmamaya
Seviştiğin kızları birbirleriyle kıyaslamaya
Seni unutmalarına
Kendinden soğutmaya hatıraları resim parçası muamelesi yapmama da sen karar verirsin makine üstünde sildiğin fotoğraflar aklına gelince onuda silip atabilirsin, übersin, insan değilsin.Listemin ipinin ucu kaçtı.. Sen en iyisi gelme de bitsin. Her zaman sen biliiiirsin çünkü layığını bulamayan ucubenin tekisiin :)
Sincellsays
ruhu gezdirmeye eksiği bulmaya çalışırken nasıl bırakıp gitti bu gündüz ve geceler?
ele solan güller verdiniz.. ruha derin çizgiler çizdiniz, kaçınız bize değerdiniz?
soru işareti bol cümlelerle geç kalmışlığa gidiceksiniz, biz orda sizi bekleyeceğiz, ünlemlerimizle. noktalama olmayan düşlerimizle, hayallerimizle, harcanan vakitlerle canınızı nefretle kanatana kadar sorgulıycaz.
hatalarla anıları bağlayıp yakıcaz soyut şeylerden siyah duman ve insan çığlıkları çıkıcak.
orda bile geçiremiycekler bunu, en içten gülümsemesiyle yardım etmeye hevesli görünen varlıklar geldiğinde verilen tepki içimden bi kaç kat hızla çıkıcaz size, yıkılıcaksınız.
varlığını unuttuklarında gelicek, ve ben onlara ev sahipliği yapıcam. sizi anlatmayı sığdıramıycağım sözcükleri -kalbimdeki- hızla kopan ruhları parçalayan şey inanmadıklarınıza inandırıcak hepinizi.
pişmanlık neymiş? iliğinizde o cızırdamayı duyucaksınız ve bi an olsun, sadece ben pişmanlığı aklıma getirmiycem.
an sizin olsun farklı boyutlarda değiştiricez bayrakları.
ellsays.
onu bıkmadan izleyecek kadar kıskanıyorum
içimde hissedicek kadar seviyorum
başkasıyla olcağına öldürmek istiyorum
benden dışarı çıkmayan ama içimde ulaşamıycağımı bilmek istiyorum.
bi yerlerdesin sen benden aldıklarını biçimlendiyosun kurgularım senelere dayanıyor seneler.. artık kusursuzlaşıyor sen değişmesende bunlar değişiyor hangi sen’e yazdığımın önemi yok hepinize çünkü duygu kontrolü yok onun gökyüzünde kimsesi yok. benliğindeki izler değişmiyor geçimiyor minimal oynamalar görmek istiyor bu beyin, ruhuna hürmetkar olmaktan başka yollar arıyor zannedilenin aksine kanıyor ama, ..
yanlışları onun için kaldırıp onun için koyduğunda ses’in içdeki ruhtan farklı çıkmışsa kimene? realitem bu belkide. gerçeği yalana harmanlamam mı beni tehlikeli kılan. istiyorum işte ölmeni sevmeni duymanı beni.kaoslar artık kalbimden mideme indi kusamadığım yemek gibi. içiçe sandığım şeyler zıtlıkların parçası, naptın !
geri al ..hepsini.
unutma.
uyan, geldik.
sen kimden besleniyosun kime susuyosun? tarafların toplanmış seni yargılıyolar hani eşitlik çıkarıcaktık biz? bana sus-uyosun onlara susuyosun ne işlemler yapıyorum biliyorsun, sıfırsın götürüyosun hepsini.. beni dinliyosun son kez yada ilk kez yaşamıyor gibi bakıyosun ne sorunsal bi yapı iç sesi dinlemek iyi değildi görüyordum. ben sadece yazıyodum senden kopanı benden aldığını onda toplandığını yazıyodum. zaman geçsin diye sayıyodum müzik kutusu gibi geziyodum her milimetremde farklı bir tını duyuyodun benden, değişiyodum. her sesde, her sende, yeni başlayan güne, başlamamış sayıyodum yada çoktan çöpe attıyodum.
ulaşımlar boşa, yürüyen merdivene tersden çıkıyorum ..sana. hep yapıcam işteği bazen duruyo merdivenler ayaklarımda duruyo- ellerim boynumda çöküyorum bilyorum, yanlış yapıyorum.
İç sesimle ben.
içsessizliğimle ben, o bile konuşmuyo benimle. eğer resimlerimden bulutu, hayatımdansa seni çıkartırsam o ışık demetinin gözümü yakdığını söylemiştim sana. kavramsal demiştim bir de. yanılgının balyoz gibi sırtıma indiğini söylemiştim bi kaç kaburga sesini duymuştun oysaki sende. düşünmek istemiyorumlarım konuşmak istemiyorum değildi. herzaman kafamın içindeki büyüyen yapıydı kalbime sıçradığını sandığım sonra kusup bıraktığım o büyük şeyden sonra sifonu çoktan çekmiştim sana ne anlamak istediğim bişey vardı nede seni görmek. ben seninle olmıycağınıda bilmiştim kimseyle olamıycağını bildiğim gibi. karamsarlık sanmıştınya hani. anladın demi şimdi? asıl yanılgının kendin olduğunu anladığında benimle konuşmamaya başladın. bende benimle konuşmak istemiyorum beni bende terketmek istiyorum. düşüncelerin ölümsüzlüğünü bildiğim için gitmiyorum biliyosun ne korkuyorum ne uğraşıyorum. olması gereken her neyse olmaması gerek. olanlar senin bana küsmene sebep..dumur olmak varya sanırım öyle hani şuanki halim. beni birinin sağa sola yalpalamama değilde içimdeki yörüngenin tutması gerek anladınmı? hadi içses kendine gel -tell me god?
içses:bok ye.
sensiz asla.
Az yedim çok içtim. Hala içiyorum. Alkolü kendime yakıştırdım. Her türlü uyuşturucadan tattım. Bağımlılıktan nefret ettim. Gitmemi, terk etmemi engeller diye. Ne bir maddeye ne bir insana bağlandım. Sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım,aşık oldum. İkisini de arkbama bakmadan bırakıp gittim. Geçmişe tükürüp geleceği çiğnedim. Dünyayı bir oyuncağa çevirdim. Ayak basmadığım yer kalmadı. Kalan varsa, onları da amuda kalkar geçerim.

-ÖNEMİ YOK

herşey kendi dilince konuşur karanlık örtsede üstünü..herşey kendi rengince konuşur karanlığın için yitip bitsede gece olsada devam eder renk siyahda olsa gözün açıkken bişeyler vardır kapattığın anla ikizdir onlar. ama sen bilirsin açtığında bi gün bi şekilde bi farklılık görülür. yada besliyosundur işte son iyi kalan duyguları
 
kimseye zarar vermeden konuşmalarından bi tek etkilenen benlik olsun isterken burda da en kaybolduğun yerde bile iç-dış etkileşimi bitmiyor. kime kaçarken nerede soluklanıyorum? düzgün kurulmuş kelime ağırlığı, kendi bedenimi tutmaya dayanamamış kollarımı nasıl uyuşturuyorsa kelimelerde ruhumu öyle. sığınak beden olmakdan çoktan çıktı yanan herşeyi üfleyicek nefesim olduğunumu sanıyosun? soğuk beton bulmak için karanlığı çekip yürüyorum. sigarayı tenime değdirip yakıyorum ne değişiyorum ne normal olabiliyorum. en çok acıtmayı ben bilirim, kötünün ikiz kardeşiyim genede acı an’lıktır. neden bekletiyosun beni? labirentlerin sonunu çıkaran benlik ufak duvarları aralayamıyor mu şimdi? iyiyi düşünmeye geç kaldım soyut ne varsa bana dair içinde herşeyi bastırıldığında acıycak şekilde ayarladım.. ben ne yaptım? insan uzaklaştırmanın kolaylığı aç ruha mide guruldamasını duymamak için verilen yemekse eğer sonu ne bunun?
yutkunduğum yer rahatsız olmuştu senden..
yönü kestiremiyorsun, seninle olmanın en iyi yönü bu. sen misin onuda bilmiyosun kimsin nerdesin benim misin kiminsin? birine ait misin? imkansız yoktur diyenlere hayallerimden bahsettiğimde bütün yargılar ters tepiyor.
hatırladığım anılar ateşin varken kolaltına koyulan ıslak bez gibi ürpertiyor beni, anı her şekilde yakıyor iyi- kötü farketmiyor.
adın ne senin? neredesin?
seninle iyi- kötü anım bile yok, neden daha çok yakıyosun beni..
:”olmayanı sevince böyle oluyor.”
 
yakınımda yoksun uzağımdan bakmakdanda bıkmıyosun

Ell.

bakıyorum etrafıma da içim rahat ortam elverişli, burada yalnız kalınabilicek kadar çok insan, haz nedir unutan binlerce dudak, duraksama noktasına gelen ama hala kan pompalamaya çalışan aciz kalpler var. ocak ayında ağzımızdan çıkan buhar gibi herkesin bi kaç kalıp almış cümlesi var. uyumadan önce ona rastlanırsa nasıl davranılıcak listesi var. kulaklıkla soyutlanan dünyanın desibeli yüksek aklı var diye insan sayılan kişilerce oradan çıkarılmanın üzüntüsüde var bu insanlarda. heryerde aynı ifade de gülümseyen tiplerde var duş başlığıyla ağlayıp- susan uzak olmalarına rağmen aynı anda nefes alıp adım atan insanlar var.
biz bu kadar ortak yaşanmışlıkta birbirimizi bulamıyoruz sevgilim.
soğuk havada çatlıyan dudağını yalıyorsun sen, bende nemlendirici sürüyorum.
aynı şeyleri farklı yaşıyoruz biz.
üzülüyorum.

“Uyan, geldik.”


Farkındalık ürpertir demiştin, farksız olmayı yeğlerdim. Sıradanlığı içime çekip kendinle konuşmalarını duyma isterdim. Farklar boyutları şekillendirir boyutlar bizi. Gitmeden, sormadan, uzatmadan olan kadarını yaşamak isterdim. Yazıların arkasında kimliği belirsizlerin oynadığı zamanları nasıl da özledim. Aşk, meşk yazanları nasılda bayat bulurduk. Sıradanlığı şimdi içime çektim yetişemedim belki ama geldik işte. Sonlar farklı farklı. Senin sonunu gördüm mesela, bizimkinide. Nereye geldiğimizi nereden sonrasında artık kabuslarla kalkıcağımızı da bildim. Ben uyanmadım sende uyandırmadın ama.
Bunları şu bütün rehberine attarken arada bilinçsizce bana attığın kutlama mesajını okurken düşündüm. Aylar sonra senden mesaj gelmesi eldivensiz kartopu yapmak gibi. Uyuşukluk sadece elimde değil nelerin değiştiğinin muhasebesini yapan beynimde de..
Kaos yutmuş gibiyim.
 

....
..
..


bi kaç el gördüm kulaklara bastıran
mırıldamalar inlemeler iyi kötü mutlu değil ilgilendirmiyor. kimse duvarın üstünü aşmamış yanında bekliyor uca geleni alkış komasına sokup öldürüyor. beyin sulu boya fırçasını batırdığın berrak su gibi kalıntılar bile bulandırıyor. ölmemeyi düşünen ruh öldürmekle başlıyor. makine içinde yanan filmler gibi insanlar tek tek yok oluyor ne acıtmasından bahsediyorum ne unutmaktan. nanşist olmadığını her söylediğinde küçülüyor mikroskopla görülen bakteri gibi olduğunu bilmiyor yanılgılar sanılgılar 55 saniyede bir başa dönüyor. dönen koltuğa ilk kez oturan çocuğun mutluluğuna erişip kadeh tokuşturuyorum. kimlerle mi?
bu denilenler ufak bir yansıma, düşündürtmek için komutlanmış zoraki yazılmışa benzeyen.
çalıyor.. ne saat tıklaması ne telefon alarmına benziyor. senin yankılarının boşluktaki sesi bana gelip yapışıyor son buluyoruz. zamanlamanın yıkışından çok yaşanmışlığın kolumun altındaki destek güç olduğunu biliyorum. kalanıma isimler takıyosun beni nitelendirmeye çalışıyosun. kalan ne biliyo musun? kendinle konusuyosun yaptırımlar senin dünyanın kilit sözcüğü gibi uzatıyosun. sensizlik çalıyor inilti bağırış kaçışdan çok geriye varış.
ruhumdan geçen adamlar.. başlangıçsın kalansın yarımsın ortalamasın sıradanlaşansın zeminsin yükseksin. o ve ya başkası farketmeyensin. belli ölçüler aklını yitirmene yeterli. üzgünsün bıkkınsın ama vazgeçemeyen alışkanlığı kendin olansın. yutkunamamsın. ışığı kapayıp uyuyamayışımsın. unuttuğum şarkılar izlemediğim filmlerden alıntılarsın. “gerek yok” a beni alıştıransın. kıransın, bunaltan, istenen, zıtların uyuştuğu alansın.. büyük bi inançsın. asıl yalanın gerçek olduğu yerde; giremediğim, bildiğim ama durduğum yerin ilersindesin. beynimle konuşan, bana anlatmamasına komutlayansın. nereye kadar gidiceğini hesaplamayansın. varlığının yokluk olduğuna inanan da sensin. sen sana denilecek herşeyi ezberinde tutansın ve ben bunları yaşamaktan sıkılamayan bıkamayan boşluğa birine zorla iterek dolduranım.
 PS. kaç kadının üstüne kokun sindiği önemli değil. kaçının içine sinebildin?
-Gerçeklik varmış, göz bi kaç kere yumulmadan inanılanlar
-Vazgeçmemek varmış iki eli tutarkende somutmuşuz dışarı yansıyan mutluluk benzeri bişey varmış.
Yemek yedikten sonra ağzını silmeden diğer öğünü beklemişim ahh ağzım artık içinde. Değerler değerler değerler biçimlendirilmişim hep su gibi kabımın şeklini almış daha fazlasını yapamamışım hep hep gitmeyi seçmişim kalmanın zorluğunu bildiğimden değil, kal diyen olmamış. Bakılmaya tutulmaya yeltenmemişler bile buna izin vermeyen yanımdaki sağımdaki ve her alanımı kapsıyanmış. Tanışmamışım onlarla. Kimliği belirsizlerin kolumdan tutup götürmesine oturtulmaya kaldırılmaya dinlemeye susmaya istek değilmiş bunlar komutmuş, uymuşum bende. Güç nedir ki? Avucundan çıkan bi ışık kütlesimi var senin?benim yok.. karamsardım belki ama kalanımda hayırdı, gülen bişey vardı bu sefer parmaklar ağzını sağa sola çekmemişti gerçekti güçtü bilinendi işte.

Size midemdeki insanlardan hiç bahsetmedim.

Tükettiğim tüketirken hakettiklerini düşünüp bayılmaya bir kala kustuğum insanlar onlar. Sonuna kadar görmelerini istedim sanırım onlarda benim sonumu görmek istiyorlar şimdi doğal bakıyorum ama onlar yutarlarsa kusamazlar biliyorum, tek endişesi bu olan bir yapıya giriyorum. Kana karışıyorlar elbette bazen uyuşturuyo bazen bayıltıyolar, gözlerini aralıksız kırpıştırmana sebep oluyolar ve sen bişey sormayı çoktan bırakmış oluyosun. Krema gibi çoğu birkaçı çekirdek kabuğunu yutmuşum hissi veriyor. Takılmaların arkasından su içmekse benim tek eğlencem. Ne yaptıklarını orda hiç bilmiyorum onlarda ses dinliyor benim önceden yaptığım gibi. Sırayla mideleri keşfe çıkıyoruz kısaca. Onun bünyesinden bi başkasına sonra diğer başkasına. Mideler hep aynı görünüş, yapı ama birinde duruyosun ya aynı şeyleri yaşamanın bıkkınlığı yada herşeyin aynı olduğu yerde bi farklılık görüyosun. Farklılığın davranış biçimi olmadığını biliyorum kusarken hepimiz aynı şiddetle düşüyoruz, düşürüyoruz ama kalmak istiyosun bilmediğin nedenlerinin üstünde uyuyosun nasılsa. Nedenleri sorgulamayı çoktan bırakmış olduğumu hatırlıyorum bi an sonra düştükçe yutuyorum, yuttukça kusuyorum başkalarının midesinde uyanıyorum yani böyle hatırlıyorum ve tek beklediğim şu bıkkınlığın geliceği sabah.

**

Farklılığa giden yolda ruhlarımız deneme tahtalarımızdı bizim. Ben çiziyordum sen yazıyordun. İçimde içime yazıyorken buluyodum seni bense yukarıdan aşşağıya sola doğru yatık çizgiler çiziyordum hep… hiç duraksamadan. Bazen sen sarıldığında belime, ellerin karnımdayken derin nefes alıp bidaha çiziyordum ama bu sefer uzun. Ben sayıyordum bişeyleri, bize dönüşüceğimiz zamanı değil, başka şeylerde değil.. onları unutmuştum ben, düşünme yetim oraya kadardı izin yok ona biliyorum
Şimdi ellerin karnımda olmadığında bakıyorum elimdeki şeye, döndürüyorum ellerimin arasında.. parmaklarım ağızında, açmıyorum. Korkuyu hangi boyutda bıraktığımızı düşünüyorum, ne kadar insaflıymışız birbirimizi filmlerle korkuturken diye düşünüyorum. Elimdeki güzel şey bana neler de söylüyor, duymak istemiyorum. Kaldırmıyorum parmaklarımı. Ses tonu yüksek değil, beni korkutan cümleleri. Kelimelerinin yerleşiksiz olan mükemmel düzeni. Duruyorum diğerlerine bakıyorum herkesin parmaklarını o şeyden kaldırıp gene aniden bastırıyorum. Farklı ama aynı şeyi anlatıyorlar bana.
Ben inan bilmiyorum. Onların kim olduğunu açıklamak korkunun diğer yüzü biliyorum. Sonuncuya gidiyorum, dişlerimi sıkıp gözlerimi kapamam boşuna.. konuşmuyor benimle. Onla uzun uzun bakışıyoruz inceliyorum.. bişeyleri seni hatırlatıyor biliyorum ama sen değilsin ki. Susan biri sen olamazsın ki diyorum. O ben değil, o başkalaşmış ben.
O diğerlerine benzemek için dilinin işlevselliğini unutmuş. Olgularını avutmuş ve yüzüme bakıyor, ben hala bi kaç ses çıksın diye kulaklarım odaklanmış ona bakıyorum. Tek yaptığı ellerini karnıma götürmek.
Biliyorum.. seni ben o zamandan beri seviyorum. Karnıma değen ilk elin sıcaklığıyla aynıymış bunlar, şaşırmıyorum aksine bu büyüleyici bi halde.
Ve artık çizgilerimi sığdırıcak yer kalmıyor ruhunda. Ben bana yazdıklarını yutuyorum.. yokmuş, yaşanmamış gibi baştan karalıyosun sende beni. Ben seni ikna etmektense dışarı sıçrıyorum. Dışarısı ben olmuş. Onlarda yutuyor yaşanmamış gibi yapıyor. Ben yine çiziyorum; yukarıdan aşşağıya sola doğru yatık.
İki dakika susabilseydiniz eğer; kendimi biraz olsun iyi hissetmek için birçok şey yazmazdım. Ve sizin hakkınızda yoğunluğu öfke tadında hikayelerimi tanrıyla paylaşmazdım. Ben bize ne yaptıysanız size de aynısını yaptım ama sizin bize yaptığınız kadar çabuk atlatamadım. Siz benim yerime umursamazlığı sevdiniz. Onu sevdiniz ve onu bünyesinde tutanlarla seviştiniz. Halbuki ben nefesimi tutmuş gözümü kapayıp -Ben kimim? demenizi bekledim. Demediniz.
Deseydiniz şunları derdim; Sabah öperek uyandırdığı adama siz diye hitap edenim, beni bu denli yakanda sensin.
 
Nerede doğduğunu unut, öldüğün yer yaslandığım ağaç. Ruhunu sallandırdığın yerde ziyaretine gelmek ne denli muhtaç.. ölülerden konuşmazdık-konuşmazdım.Ve anmak artık yetmenin ötesinde karıncalandırıyor. Şimdi ağaç dediğin yer; soylandıkça, sen soysuzlaşıyorsun.
Kitap kapaklarında özgürlük ifadesi, baştan başlamanın rengi.. Bi kaç kurdale bağlanıp umut beklenen yerdesin. Öyle misin? Çürükcül, bedenini çürüttüğünle yetinmeyen birisin. İhtiyaç dediğin şey; pasif bi aksandı. Doğru cümleleri yanlış şekillerde söylemekten ibarettin.
“Düzgün konuş!” demen küfürlerimin yönünün sen olmasından değil devrik cümlelerimin sana isabet etmesindendi. O günden beri kalbini kullanamıyorsun. İsabetler istekli-isteksiz istediğimizdi..sen memnunsun ve ben başkayım.
benim hayatım hep boktan sevgililerle geçti ya çoğu narsist çıktı ya da sadist.ip askılı tişört giydiğinde yada sütyenin biraz gözüktüğünde çıldıran arabaya sürükleyen orda kafayı resmen siken nutuk atan sonrada beni neden sevmiyosun? diyebilen insanlarla karşılaşmak beni hem kızdırdı hem de psikoloji okumaktan yıldırdı.şu belin biraz gözükünce genelevden kurtarmış gibi davranan kasılan erkek modelinin sonu yok mu hiç.telefonlar karıştırılmadan her türlü mail adresinin şifresini vermeden ilişki yaşanmaz mı? en olmaz dediğim kişiler 2-3 aydan sonra elinde telefonum şakır şakır kurcaladığında dirseği ağzına yapıştırmak isteyen tek ben miyim?bin kere yaptın mı? ettin mi? sorularına artık o soruyu tekrar duymamak için evet dediğinde seni bu cevaba zorlamamışcasına deliren sağa sola yumruk sallayan ertesi günde barışalım, yemeğe çıkalım zırvalarını söyleyen insanlar sağım solum..sıktınız artık.
birini rüyanda görmen o kişinin ruhunun yanına gelmesi anlamına gelir..sıkılmadın mı benden? her gün odanda dolanıyorum kaymanı istediğim de dokunuyorum irkilip kayıyosun, sonra başımı boğazının altında tutuyorum hem kalbini hem nefesini duyuyorum..eskisi gibi yanına yattığımda hızlanıyolar. ..mutlu oluyorum.sonra içinden geçerek bedenime dönüyorum biliyorum uyandın,hissettin.adım aklına geliyo mu hala merak ediyorum.ama beklememe izin verilmiyo, verilse ben hep uyurum seni beklerim.sen daha bir kere geldin onda da ne şans yeni uyanmış, odamı topluyodum.ben her gizli numara da sensin diye açıyorum acaba senin de öyle mi?her açık kapıda beni arıyo musun? ..burası mezar gibi çok soğuk ama çitlerden sonrası çok eğlenceli bi kızı yaşıyo.biliyosun hepsi oyun hepsi yalan.ama biliyorum sen uyandığında hiçbir rüyanı hatırlamazsın..

hissizleşiyo-

k
bazen unutturur bu soğukluk yaşattığın acıyı bazen seni başkasına çevirir duyarsız,ilgisiz.biliyorum kimseye davranmadığımız gibi kimsede yaşamadığımız gibi
üşüdüğümde ısıtan ellerin mi kalbimi buz kütlesine çevirdi şimdi?karşındaki kişinin ve sana göre olmadığını bildiğin bi çok yönünü göremiyecek kadar hissizleşmişti o zaman ben bu duyguya aşinayım.ama o bu kadar yakmamıştı yada sen gene çabuk çözmüştün beni.
kişiler ve mekanlar,her fotoğrafının kadraj konusuydu.yansıttığını düşünürdün acıları,sevgileri,ağlayışları,adaletsiz olmayı.ben senin yadırgadıklarımıza dönüşüceğini düşünmezdim.
düşünülmeyenler insanın başına geldikçe daha da hissizleştim dönüşümlere daha az şaşırıyorum artık belkide.kavgalarımın nedenlerini unutan ben anı yine yaşıyorum kolum gözümde,yastığım nemliyken.unutmuyorum belkide unutmakda istemiyorum
elime makineyi alamıyorum,sevdiğin parçaları artık sevmiyorum yorulmak bile artık bi güç.büyük gözükmeyen puntolu yazılarımız var avcumda seninde omzunda.Unutuyomuyuz?ama eskileri düşündükçe hissizleşen kalbim cümlelerimizi bana tekrar ediyo,”ben seni fotoğrafladıkça seviyorum”.
albine buz tutulduğunda hani önce geçer son yakar,acıtır,hissizleştirir.

altını çizdiğim şeyler - cem mumcu - hassas ruhlar terazisi

”..sonra aynanın karşısına geçeceksin. bir papağan nasıl konuşma öğrenir biliyo musun? aynanın arkasına biri geçer ve konuşur, papağan aynadaki yansımanın bir başka papağan olduğunu zannederek konuşulanları tekrar eder. peki senin aynanın arkasında ne olacak hiç merak ettin mi? sen hiç kendinden geçtin mi? kendinden geçmek için önce kendine geçişin olmalı. aynanın arkasında söylenen sözler senin sözlerin. hiç bilmediğin sözlerin. hatırlaman gereken sözlerin. çok zor olacak, aynayı kırman lazım. aynanda kesilmen lazım, kanaman lazım. oluk oluk aksa bile durmaman hem de…”
”..hala emin misin bende durmayı, benimle durmayı istediğine? benimle seviştiğini sanırken aslında kendinle ilişkiye girdiğini bilmeye hazır mısın? kaybetmeye hazır mısın? kaybetmekten haz alamazsın. hazzı isteyerek de alamazsın. istememelisin. istemek kaybetmenin kardeşidir çünkü. onlardan uzak dur…”
”..olmamayı seçmen çok zor olacak. ama ben bir tek ordayım. ve aslında sende bir tek ordasın. olmamayı seçtiğin yerdesin aslında. ama kontrolünü, bırakamadığın kontrolünü yine bırakmazsan asla gelemezsin oraya.. oysa tek olmamızın tek yolu bu..”

kış günleri, umutsuz, az yorgun ve biçimsiz şeye sarılırken dinlerdik. sesler ambiansın ötesinde bizide şekillendirdi. yargısız kabul ederdik. salt duygular bedenini kaplayan slikon gibi. rahat değilim seni düşünürken. diğer düşüncelere kapanmış beynimi kemirmiyor onlar, sadece beyindeki sen. seni büyütüyorum seni yok ediyorum seni seviyorum. saniyelik kavramlar var, kaybolan ışık topları ve kalbin düzensiz atması var. en ağır küfürler gibi geliyosun pamuk yumuşaklıyığla. tezatları sen sevdiriyosun bana. sen düz olsanda -yükseksiz- bilincim izinsiz buna. adını söylemeyi özlüyorum, dilin algıladığı o tadı duyuyorum. herşey karışık, kaos ve zedeliyici. sen yanımda uyurken seni kaybedişi anlamıyorum. ezberletmeni istiyorum. bildiğim şeyleri tekrar ezberletmeni diliyorum. aradıkça saldırıyosun, az da olsa çekiniyorum. seninle kendimi aramadığımı bildiğin için bu yargın. sensiz acı bile acıtmıyor. genede yapıyorum alışmıyorum istemiyorum yapıyorum. programlanmışlıktan seni çıkaramıyorum, dile getiremiyorum seni. hep yutkunduğum yerdesin..

E2.

şimdi onun kafasındaki aynadan, elin belinde omzunu öne iterek bakamıycaksın kendine. duraksıycaksın biraz. sigara dumanı yerine var olanı çekiceksin içine. çünkü duru düşünce enkazı fenadır, tadıcaksın. aynalar şekilsel. kendin misin? kimsin? yansıyan mısın? yansıtılan mısın kendine? bilemiyceksin. gözlerini dışarı çıkarmaya gerek kalmadan bi kaç metre yükselicek hayalin senden. kendine kendi gözünle bakıcaksın. tişörtünün bolluğu, saçının kulağının arkasından çıktığını ayrıntılarıyla kendini çiziceksin. aynadaki söyle ona gerçek mi? gözündeki perdeyi dikmeyi ne zaman öğreniceksin? yansımayada yansıtılanada beyninede güvenmiyceksin. çünkü elin ensenin acıtan o etiketde, ve sen şimdi hafif kahkahalarınla minik beyinlere bağlı ipliklerini elinde hareket ettirensin. sen iyisin, sen bilmezsin, sen fazla düşünmeyen insanlarla birlikte onların yansıttıklarının aynadan sana geçeni kadarla eğlenensin. sen seni sadece uyanmadan önce bilebilirsin.
var sandıklarım, sandıkların içinde gibi. genellemeler düşürüyosa seni, buna ben engel olamam yada uyarlamalarına uyum sağlayamam nihayetinde bilirsin beni. ben başkasına cam batırırken, kanayan benim elim olur. anlar mısın bunlardan? dinler misin? gereklimisindir sen bana, sen kimin merkezisin, neyin değerisin, nasıl değersizsin bilir misin bunları? sen kendini başkası gibi göterirken oyunlarıma nasıl katlanamadığını söylersin. maske arayabilirsin ama yeni bi benlik aramak istiyorsun, yitirmişsin gene ama bil ki dertlenmiyosun. unutulduğunda boşluğu olmayanlara acırım, anlıyorum ki doldurulcak bişey yokmuş. sen hep birilerinin sana önem duymasını beklemişsin, kendinden nefret etmiş, mercekleri kafana çevirmişsin. yüzünü göremiyorum, içini bilmiyorum, bana karakterlerini getiriyosun inan onları sevemiyorum. elimi hırkamın cebine sokuyorum. elimde bi peçete var. belki bikaç şeyi belli etmez siler diye tutuyorum. ama ben yazık’ları iyi biliyorum. sevdiğim insana acırken yoksunlaşıyorum. bu siktirip gitmenden daha sıkıntı veriyor. acaba gittiğine üzülüyor muyum? sanılgılarını, yanılgılarını, alınganlıklarını, değer yargılarını alıp kucakla. çünkü bi kaç sene sonra, elin boşluğun saçlarında dolandığında, benimkileri özliyceksin..

ühüwüwüw ve türevindeki ağlak ifadeler.

- Eski sevgilinle, tavuğu kesip kesmemek arasında kalıp sonra o büyük lokmayı ağzına tıkarken yan masanda taş gibi bi hatunla yemek yediğini görünce çok sikko bi hal alıyorsun-
Bu esasında yazımın başlığı, ühüw. Ve aslında bügün gökyüzü hiç mavi olmadı hep griydi, tabiki dün eski sevgilimi görmemle alakasız bu çünkü hava sonbahara tutunmaya çalışan bir kış mevsimi. Gerçekten çok okkalı küfürler sallamak istiyorum hatta en küfürlü postumu yazabilirim şimdi.
Şimdi biz gayet sıradan taş çocuk falan varmı diye hem milleti keserek, bi kaçta dedikodu yaparak sıradan cumartesini geçiriyoruz. Burda rererö konuşmalar oluyor ve ben artık yiyeyimde bitsin diyerek çatalımda tavuk ağzıma tıkarken sağa bi bakıyorum. TRAMVAAAA ! orda beynimi sağa sola gömesim, isyankar müslüm gürsesci gibi o bıçağı koluma batırmak falan geçiyor kafamdan. kızların montlarını düşünüyorum “yok mu kapşonu olan varmıydı?” falan diyorum eli yüzü kapıyıp çıkıcam çünkü. Sonra fazla zoom yapmışcasına olan blurluk çözünüyorum ağzına yüzüne falan bakıyorum ne giydiğine gözünün çiçeğine kadar inceliyorum. Ne iki numara miyop oluşum ne astigmatım yok hepsi gitmiş yoğunlaşmışım.
TRAMVAAAA İKİ. Bi kere beni az bişey inceledi, tanıdı yani yaptı bunları ama ben o arada şuursuzca baktığım için hatırlamıyorum. Çocukta ne bir değişme ne bir bozulma pişkin pişkin sipariş veriyor. Diyorum bu çocuk benim yokluğumda iyice iştahı açılmış falan her şey iki iki not ettiriyor garsona. Bi bakıyorum, simsiyah saç bronz ten pembe ruj tarlasından çıkmış bi kız. Boyu hayvanat bahçesindeki zürafa kadar, şokun şokuyum zaten. Ağzımı siler gibi istemsiz düşen gözyaşlarımı siliyorum o arada. Makyajım akmasa diyorum akma lan akma işte. Bi güzel görsün anlasın ne kaybettiğini diye düşünüyorum. Hala aklım kızın zürafa boyunda, bacak boyuna nasıl baktığımı gören beni kırk yıllık lezbiyen sanıcak.
Neyse ben bir sigara yakıyorum orda, elimdeki çatalı on beş dk sonra anca koyuyorum. Don olmuşum. Kalbim nasıl desem ya mideme akmış ordanda ağzıma gelmiş gibi. Şeytan diyo, git herkes varken eskişehir zaten kıç kadar yerken git onuda rezil et kendinide. Ne diyceğimide bilmiyorum ama kafasında bardak mı kırsam falan diyorum yada buz gibi ıceteami gömleğine şık şık akıtıyım. Kızada azıcık çatal batırıyım ki içimdeki bu delice öfke geçsin. Yok geçmiyor, yapamamda zaten.
Bilmiyorum, sabahtan beri küfür üretiyorum. Kızgınım ama sinirli değilim. Ölmesini istemiyorum ama görmek istemiyorum. Bu kadar pişkin oluşuna deliriyorum. Bir haftada yiyiceğim herşeyi bugün yedim, yiyorum. Aslında içimden cin çıktı gibi bişey. Bişey kalktı gitti yani. Yok ben ne ölmesini ne sakat kalmasını nede siktirip gitmesini istiyorum. Pişman olmasını istiyorum ama o pişkin tavırları ” siksen sana dönmez ” dedirtiyor.
ıhhhgfz !!

Ötemorfoz

hayat çok zor geçiyor, seni tanımadığım zamandaki eksikliğinden beri, bilmeden ettiğim dualarda yer açıp kendine pay ettiğin gibi yaşatmadığın zamanları, ama bilincine vardırdığını, herşeyi yok alanı alabilip gitmeliydin.

BAŞTAN SARALIM.

küfür eden bi kız var, aynada kırmızı rujunu mmh yaparak dudağına yaymaya çalışan. biraz taştı, küfürü ondan. bu şarkıyı bilmem kaçıncıya aptal bir barda, içtiği vodkayla değilde sevgi yüklü insanların bariz aptal sorunsallarıyla kafa bulan yapısının içindeki sigarasıyla beraber duman olup gidiyor. küfür eden kızları sevmiyor, ve aslında sigarayıda sevmiyor. küçükken ablası sigara içiyor diye kıçını yırtıp ağlama komalarına girip bi tekin onu öldüreceğini sanan beyin nelere sahit oluyor. değişkenlik burda başlıyor, yatakta son buluyor.
uyuduğunda herşey geçiyor, yatağında döndüğünde sana yapılanlar aklına geliyor, sabah serviste çalan her parça arkada oturan mini beyinli kızların kahkahası kulağında şakıyor. tek isteği aynı kafa yapısındaki birini alıp dolabının içinde saklamak, olmuyor.
telefona biriken yığınla mesaj aynı kişiden farklı hakaretlerle geliyor. beni çok sorguluyor, yargılıyor, alkollüyken düz çizgide yürütülen adam gibi. şaşıcağımı bilerek istiyor. zevk alıcak, o her kanayışta o her boyun darbesinde o her benim kanatarak çizdiğim bedenimde zevk alıyor.
unutuyorum onu. ona denilenleride unutuyorum, onu öptüğümü onunla uyuduğumuda. kalbini dinlediğimi hatırladığımda korkuyorum çünkü sevimli kuşun içinden domuz çıkmasına alışık değilim.
bilmiyorum kaçıncı bardağım kaçıncı sigaram. ben hep çantamı ve telefonumu biyerlerde unutuyorum, neyse buluyorum. o diye başladığım hikayeyi kendime çevirerek kalkıyorum sandalyeden. tuvalete gidiyorum kusamam ben içtiğimde, yüzümü yıkıyorum. ilk gerçekleştiriyorum midem gondola binmiş çocuk gibi. kusuyorum, tişörtümü kotumun içine sokuyo, düğmeyi ilikliyorum. üşüyorum, hırkamın düğmeleri biliyorum yanlış yere aitler sikimde değil düzeltmiyorum. kapıya dayanan alnım ağırlığımı ona veriyor. ben kendimi taşıyamıyorum. uyuyorum sanki biraz öyle. bi ses beni çağırıyor. çıkıyorum aynaya bakıyorum. saçlarım bozulmuşlar, makyajım tutunmuyor cildimde, yüzümü yıkıyorum. felaketi andırsamda gerçeği bulduğuma mutluyum.
küfür ediyorum. aynaya bakıyorum. kırmızı ruju mmh yaparak dudağıma yaymaya çalışıyorum. biraz taştı, bide buna küfür ediyorum. bu şarkıyı bilmem kaçıncıya, ilk defa gerçeğime bakarak dinliyorum, bilmiyorum çok seviyorum.

O adamlar..